Living Dead in Dallas (Sookie Stackhouse #2) by Charlaine Harris
Waiting tables, sweeping floors, reading minds and solving mysteries for the undead. It's all in a day's work for Sookie...
Cocktail waitress Sookie Stackhouse is on a streak of real bad luck. First, her co-worker gets murdered and no one seems to care. Then Sookie is attacked - and poisoned - late one night by some weird and apparently mythical beast. She only survives because the local vampires roll up and graciously suck the poison from her veins (like they didn't enjoy it). But in return the blood-suckers need a favor.
Which is why Sookie ends up in Dallas, using her telepathic skills to search for a missing vampire, on the condition that her undead friends don't do anything, well, vampiric while she's there. Easier said than done. All it takes is one delicious blonde and one small mistake for things to turn deadly...
Whoa! My friend JuJu was most definitely right when she told me the books get much better after the first. Living Dead in Dallas is the second book in the Sookie Stackhouse series, and there's a lot going on, for sure. First, Sookie and Bill go off to Dallas on a "mission" because vampires seem to need Sookie's mind-reading power a lot more than I thought they would. And then they have a fight, and Sookie finds herself back home, but, of course, hell just keeps breaking loose, which is definitely something I've enjoyed a great deal.
I must admit, I'm really loving the plot. However, Sookie's annoyance level just keeps increasing. She's the worst kind of insecure girl: the one who thinks she's 'the shit' and then realizes she's not when something doesn't go her way. Her lover, Mister Vampire Bill is even more annoying, really. First, he's way too serious all the time. And when he seems to be breaking loose or if he cracks a joke, I find myself wishing he just wouldn't. Let's move onto the better characters...
ERIC. Just ERIC. I think it has a lot to do with my watching the show first and then continuing with the books. Of course, I'm picturing Alexander Skarsgård through and through and getting way too into the parts that feature Eric. If I were Sookie with Eric being all over me, I'd have dumped Bill way long ago. Anyway... I'm realizing more and more how the show is actually quite a bit different than the book, and I'm enjoying that as well. The details (except for those if Sookie's disgusting outfits and slutty thongs) are definitely much, much better. Especially Eric’s sex-party clothes toward the end of the book are to die for. I could probably go on and on about him, so I’m just going to say he’s overall luscious and leave it at that.
There are two things that really, really bugged me, though. First is the overuse of the word ‘ominous’: well, hellooooo, there are vampires, and these ones can’t go out in the sunlight and sparkle, so anything ‘ominous’ has to be a given. I might be overreacting, but I also think there is more than one word to describe different things. The second thing that really bugged me is Sookie trying to use words from her Word of the Day Calendar in daily conversation. And she actually gets all excited when she uses ‘refute’ while talking to Bill. I thought these two would be one-time things, but I’ve already read two chapters of the third book and sadly saw that ‘ominous’ and Word of the Day words continue.
* * *
Şehir Ölüsü (Güneyli Vampir Romanı 2) - Charlaine HarrisSookie Stackhouse güzel tabii. Ama herkes beyninin peşinde!
Vampirin teki gelip Sookie'den telepatik güçlerini kullanarak bir başka kayıp vampiri bulmasını istediğinde, Sookie bu görevi yerine getirmeyi ancak tek bir şartla kabul ediyor. Kan-emiciler, insanları rahat bırakacaklarına dair kesin söz vermeli!
Barmen kızımız Sookie Stackhouse'un bu aralar şansı pek yaver gitmiyor. Önce iş arkadaşı öldürülüyor ve bu durumu görünürde kimse umursamıyor. Derken, canavar ruhlu bir yaratık tarafından zehirli bir kırbaçla kamçılanıyor. Ve tam o sırada devreye kanından zehri emmek için vampirler giriyor -sanki kan emmek işlerine gelmezmiş de kıyak çekiyorlarmış gibi!
Sookie borçlanıyor tabii. Dolayısıyla bu kan-emicilerden biri ondan iyilik isteyince de geri çeviremiyor. Aradan çok geçmeden soluğu Dallas'ta alan Sookie telepatik güçlerini kullanarak kayıp vampiri bulmaya çalışıyor. Ayrıca bu konuyla alakalı bazı insanlarla da görüşmek zorunda. Yalnız bir şartı var. Vampirler uslu duracaklarına ve bu insanlara zarar vermeyeceklerine söz vermeli. Tabii söylemesi kolay. Vampir tayfasının yoldan çıkması için gereken tek şey leziz bir sarışın ve işlerin katliam boyutu kazanmasına yarayacak minik bir hata…
Sookie Stackhouse'u bir tokatlayıversem daha mutlu insan olabilirim sanırım. Ama JuJu haklıymış, cidden ilk kitaptan sonra olaylar birdenbire hızlanıyor ve daha heyecanlı bir hal almaya başlıyor. İkinci kitap Şehir Ölüsü’nde Sookie ve Bill bir ‘vampir işi’ için Dallas’a gidiyorlar. Bir sürü acayip şey geliyor başlarına tabii. Vampirlerin Sookie’nin düşünce okuma yeteneğine bu kadar ihtiyaç duyacaklarını düşünmezdim hiç ama duyuyorlar işte. Her neyse... Dallas’ta bir kavga ediyorlar ve Sookie kendini evde buluyor. Orda da bitmiyor tabii başlarına gelenler. İyi ki de bitmiyor!
Olaylar şahane ama Sookie hala sinirimi bozuyor. Kendini bir bok zannedip de tek başına kalınca öyle olmadığını anlayan şapşallardan kendisi. Vampir Bill de bir ayrı gıcık. Tam birbirlerini bulmuşlar resmen! Bill ağabeyde de sürekli bir ciddiyet... Kendini saldığı veya espri yapmaya çalıştığı zaman da n’olur yapmasın diye yalvarırken buluyorum kendimi. O yüzden daha iyi karakterlere geçelim...
ERIC. Sadece ERIC. Bütün olay ERIC. İtiraz istemiyorum. Sanırım kitapları okumadan önce diziyi seyretmiş olmam bunda büyük rol oynuyor ama doğal olarak Eric ismini her okuduğumda Alexander Skarsgard geliyor gözümün önüne. Onun olduğu bölümleri okurken bir mest oluyorum, anlatamam. Kitapların diziden daha farklı olması da hoşuma gitti. Sookie’nin iğrenç kıyafetleri ve tangaları dışındaki detaylar çok daha iyi. Özellikle Eric’in kitabın sonuna doğru gittikleri seks partisinde giydiklerine bayıldım. Çok leziz bir adam ya, başka ne diyeyim ki?
Karanlık, vs. anlamlarına gelen ‘ominous,’ kelimesinin gereğinden fazla kullanılması sinirimi en çok bozan iki noktadan biri. Selam Charlaine’ciğim, vampir kitabı yazıyorsun. Ve bu vampirler bazıları gibi günlük güneşlik havada sokağa çıkıp da pırıl pırıl parlamıyorlar. E heralde ‘ominous’ şeyler olacak! Bir diğer sinir nokta da Sookie hanımın ‘Günün Kelimesi Takvimi.’ Bill ağabeye ‘refute’ kelimesini satınca nasıl da seviniyor anlatamam. Yazık. Ezik. Üçüncü kitabın ilk iki bölümünü de bugün okudum ve gördüm ki bu ‘ominous’ ve ‘Günün Kelimesi Takvimi’ olayları devam ediyor. Ne yapalım... Kader.
No comments:
Post a Comment