Ta Ağustos’ta okumuş olmama rağmen Sinekler Tanrısı hakkında tek bir
kelime bile yazmamışım; SKANDAL! Şöyle ki… Bazı kitapları okuyup, bitirip, “bu
da güzel bir maceraydı” deyip hayatıma devam edebiliyorum. Nerede okumuştum,
kim söylemişti hatırlamıyorum (ki bu da söyleyeceğin şeyin doğruluğunun bir
diğer kanıtı) ama şöyle bir şey kalmış aklımda: okurlar nankördür; genel
çerçeveyi hatırlar ama ayrıntıları unuturlar... Ben de bu söz konusu okurlardan
biriyim; önde gelenlerden biri hatta! Hele ki bana derinden dokunan bir şey
olmadığı sürece unuturum gider.
Sinekler Tanrısı böyle hikayelerden değildi ama…
Üstünden zaman geçmesine rağmen dün gibi hatırlıyorum her şeyi.
Öncelikle şunu söylemem lazım: kitabın bendeki baskısının arkasında yer alan
tanıtım yazısı bu. Çoğu kişinin aksine ilk kez okudum bu kitabı. Hatta
tanıtımını okumamın ardından “Ooooo LOST’un çocuk versiyonu sanki!” diye
düşündüm kendime saf saf. LOST sonradan saçmalamayıp böyle başarılı bir şekilde
bitseydi beeeeeelki o zaman karşılaştırma yapılabilirdi. Ama mevcut haliyle ı
ıh, olmaz.
Kitabın olayı kısaca şöyle: bir uçak bir adaya düşüyor ve kurtulanlar
sadece bir grup oğlan çocuk. Birilerinin onları kurtaracağına dair umutlarını
yitirmemeye çalışırken ilk başta kendilerine uygun bir düzen kuruyorlar.
Kurallar koyuyorlar. Ancak günler geçtikçe egolarına, güç kavgalarına yenik
düşüyorlar ve içlerindeki canavarlar çıkıyor.
Bu hikaye, hele ki günümüzde hiç de değişik, heyecanlı değil, kabul
edelim. Ancak çoğu zaman olduğu gibi heyecanı, şaşırtıcılığı ayrıntılarında
gizli. Kitabı okuyunca insan cidden anlıyor Sinekler Tanrısı’nın neden
klasikler arasında yer aldığını ve bugün dahi güncel bir romanmış gibi
okunabildiğini.
Gogol’ün Ölü Canlar’ını okurken içim şişmişti mesela ama yarattığı
karakterlere, yolda görsem tanıyabileceğim insanların bir araya gelişine hayran
kalmıştım. Golding de böyle karakterler yaratmış. Heyecanlı bir durum bu ama
bir yandan da insan üzülüyor biraz—insanoğlu ezelden beri değişmemiş abicim.
Böyle gelmişiz, böyle gidiyoruz. Güç bizde olsun, herkesi yöneten ben olayım,
en sevilen ben olayım, kimse bana karşı çıkmasın, ben ne dersem o olsun… Hatta
bugün Türkiye’de yaşayan insanlar olarak birebir yaşıyoruz bunu.
Sineklerin Tanrısı’nda, iyi ve kötü arasındaki o incecik çizgi var.
Karakterlerde, yaptıkları seçimlerde, attıkları triplerde sadece
tanıdıklarınızı değil, kendinizi de göreceksiniz ve bu biraz sinirinizi
bozacak. En azından kendinizi analiz etmenizi, sizi biraz da olsa düşündürmeyi
sağlayacağına inanıyorum. Sinekler Tanrısı, İş Bankası Kültür Yayınları tarafından Mina Urgan'ın çevirisiyle dilimize de kazandırılmış.
NOT: Bildiğiniz gibi Sawyer, LOST'ta sürekli kitap okumasıyla meşhur. Kendisini Sinekler Tanrısı'nı okurken görmesek de ilk sezonda "sahildeki insanlar bir ay önce doktorlar, avukatlardı ancak artık Sinekler Tanrısı zamanı" diyerek kitaba gönderme yapıyor.
No comments:
Post a Comment