Üniversite yıllarımdan beri bu kitabı bana tavsiye eden pek çok kişi oldu. Pazarlama için kullandıkları cümleler arasında 'Aklını uçuracak', 'Böyle kitap yazılmadı!' gibi ibareler vardı.
Anlayacağınız ben de büyük umutlarla başladım kitaba. Hatta aklım karışmadan okuyayım diye tatil zamanına denk getirdim. Tahmin ettiğim gibi çıkmadı diyebilirim. Ama nefret de etmedim. Kitap hakkında ne hissettiğimi nasıl açıklayacağımı uzun uzun düşündüm ama sanırım yine beceremeyeceğim. Deneyelim bakalım...

Sözde Zampano'nun yazdığı kısımlar bayağı hoşuma gitti. Adam filme ve filmde araştırılan olayları pek çok bakış açısından, farklı teorilere değinerek ele almış. Navidson Record'da sözü geçen evin olayı da içinin dışından daha büyük olması. American Horror Story dizisindeki ev gibi yani. Navidson bunu farkedince araştırmak istiyor. Karısı 'bırak bu işleri artık!' diye çıldırıyor ama adam onu dinlemeyip uzman ekipler getirip araştırmalarına devam ediyor. Herşey bir anda korku filmine dönüyor tabii ki.
Ancak bu korku filmi esnasında Johnny Bey durmadan bizi 'dün gece bilmemkimle seviştim' diyerek yok yere meşgul ediyor. 'Sus be aptal; duvarları tırmalayan kim onu söyle!' diye çığlık atmak istedim çoğu zaman. Yani dediğim şudur ki, hikaye olarak çok çekici gelmedi bana. Konsept güzel, ama korku derecesine gelince Clive Barker'ın kitaplarındaki gibi altıma etmedim 'geliyorlaaaaaaaaaaaar' diye paranoyağa bağlayarak.
Kitap fiziksel şekli açısından oldukça değişikti. Gerçekten üzerinde uğraşılmış ve gerçekten interaktif bir kitap olmuş. Sadece sayfaları çevirmiyorsunuz yani okurken. Bazen eklere gitmeniz, bazen kitabı ters çevirmeniz, bazen de yamuk tutarak okumanız gerekiyor mesela. Bazı sayfalar tıklım tıklım yazı ve dipnotlarla doluyken, tek bir cümle birden fazla sayfaya da bölünebiliyor.
Bence her kitapseverin denemesi gereken kitaplardan biri House of Leaves. Ancak çok büyük umutlarla başlamamanızı tavsiye ederim.
No comments:
Post a Comment