Türkiye'den New York'a uzanan yayıncılık hayatında başarılara imza atmış olan Lüset Kohen Fins, "On Derin Ayak İzi" ile romanlara adım atmış. Hatta kitabı, Şubat 2013'te Uluslararası Harper Collins Authonomy Ödülü'nü almış. "On Derin Ayak İzi", başarılı kurgusu ve mantralarıyla konuşulurken kurgusal olarak oluşturulan ve tutarlı şekilde kurgulanan Zhuizm düşünce akımıyla da dikkat çekiyor.
Söyleşi için hem yazarımıza, hem de aracı olan MyBlog ekibine çok teşekkürler. Buyrun buradan...
Sizi biraz tanıyabilir miyiz?
17 yıl
boyunca Türkiye ve Amerika’da dergi yayıncılığı yaptıktan sonra iki sene önce
yıllardır yapmak istediğim bir şeyi yaptım ve tam 768 gün aralıksız 11 saat
yazı yazarak 518 sayfalık bir kurgu roman yazdım. Kitabı arzu ettiğim nihai
forma sokabilmek için de tam 17 kez okudum sonra da hiç acımadan yeniden revize
ettim. Bazı bölümleri sildim tekrar yazdım, ta ki içime sinene kadar. Bu
oluşum, yeni yazmaya başladığım romanım Enginar Mevsimi için manidar bir
deneyim oldu desem yalan olmaz.
New York maceranızdan biraz bahseder misiniz?
Hiç gitmemiş olanların filmlerden/dizilerden/kitaplardan tanıdıkları gibi bir
şehir mi?
Bu soruyu
bana değil, Mahsun Kırmızıgül ve Özcan Deniz gibi yeni nesil vizyoner film
yapımcılarına ve aktörlere sormanız daha doğru olur.
On Derin Ayak İzi’nde birbiriyle
alakasız görülen karakterler bir araya geliyor. Bu farklı kişilikleri nasıl
oluşturdunuz?
Kendimi
bildim bileli insanların hareketlerini, sözlerini ve yüz ifadelerini
inceliyorum. Kurgu roman yazarı denilen kişi uzak ve yakın çevresini alıcı
gözüyle inceleyen, nefes aldığı her gün gözlem yapan ve bunun uğruna dünyanın farklı
diyarlarını gezmekten korkmayan biridir zaten. Başkalarıyla tarafsız empati
kurabilme ve ifade becerilerinizi sonuna kadar kullanmanız, hatta yılmadan
kendinizi geliştirmeniz gerekiyor bu aşamada...Hayal gücü denilen mereti de
yabana atmamak lazım; bence bu hayatta frenleri patlak olduğunda en çok işe
yarayan şey hayal gücü ve imgeleme.
Kitap için Zhuizm düşünce akımını
kurgulamak nasıl bir süreçti? Kendiniz böyle bir akımı takip ediyor musunuz?
Zhuizm
düşünce akımı, On Derin Ayak İzi romanında okuyucuyla tanıştırdığım ve tamamen kendi
kişisel tecrübelerimden oluşan kurgusal bir gerçek. Romana başlarken kafamda
yarattığım karakterlerden biri olan yarı Çinli yarı Hawaai’li emekli bir
matematik profesörünün 2020’li yıllarda iki milyar takipçiye ulaşmasıyla işlediğim
bir yaşam felsefesi bu aynı zamanda.
Siz hayatta hiçbir şeyin tesadüf
olmadığına inanıyorsunuz. Bu inancı tetikleyen neydi?
Bu konuyu On Derin Ayak İzi romanımda şu şekilde ele aldım:
Madem evrende olup biten her şey istisnasız olarak Olasılık Yasası dâhilinde, o zaman ‘olmaz’ diye bir şey yoktur. Bu durumda aklımıza gelmeyen birçok iyi veya tatsız şeyin aniden başımıza gelmesi kader değil olasılıktır. Kişisel almamak lazım bunları.
Seyahat yazarlığınız, kurgu
yazarlığınızı nasıl etkiledi?
17 yıl boyunca hem Türkçe, hem İngilizce makale yazarlığı
yaptım. Her telden çalarak yaptım bunu, bilgi aktarmakla geçti yıllarım.
Düzenli olarak yazı yazmanın ister istemez kaleminizi güçlendirdiğine
inanıyorum.Ayrıca, insan doğasının yerleşik sırlarını hep merak ettim ve durum
felsefesi sorgulayan her türlü temanın ne pahasına olursa olsun peşinden gittim.
Başıma ne geldiyse meraktan geldi anlayacağın...
“Niye kötü şeyler hep benim başıma
geliyor?” diye dertlenenler için tavsiyeleriniz var mı?
Var.
İsterseniz, bunu kitaptan bir başka alıntıyla özetleyeyim:
Ders almamız gereken hatalarımız için şans faktörünü suçlamak bence vefasızlık… Hatta yüce sisteme karşı yapılmış bir nankörlük örneği. Ruhlarımız kâh acı çekerek kâh kötü deneyimler yaşayarak özbenliğimize eşsiz tecrübeler sunuyor ve sonrasında yaşadığımız mutlu anlara şükrederek olgunlaşıyoruz. Sistem hiçbir şeyi bizim hatırımız için mikrodalgaya koyup hızlandırmıyor.
İstanbul ve New York gibi kalabalık,
hareketli şehirlerin zaman içinde insanı yorduğuna inanıyor musunuz? Bunun
önüne geçmek için ne yapılabilir?
Şehir
hayatının kendi içindeki ikilemden dolayı insan ruhunda psikolojik ve
sosyolojik problemlere meyil verdiğini yadsıyamayız. Oysa, maneviyatı gelişmiş
olan insan çölde de gökdelende de aynı ekolojik kuralların geçerli olduğunu
bilir. Ye ya da yem ol, yemeyen malı yerler, her koyun kendi bacağından asılır,
hamama giren terler gibi eşsiz atasözlerimiz bu durumu açıkça anlatmaktadır.
Sizin mutluluk tanımınız nedir?
Hayata
gözlerini açtığı ilk gün eline verilmiş olan iskambil kartlarını zamanla en iyi
şekilde oynamak üzere strateji üreten, kendi ve etrafı için faydalı işler yapan
her insan elbet bir gün mutluluğu tadacaktır. Yeter ki ölümlü olduğunu hep
hatırlasın...
Hayatın anlamını
bulabilmiş/anlayabilmiş insanlar var mı?
Olduğuna
inanıyorum. Herkes algılayabildiği kadar kendi gerçeğini yaşar diye düşünüyorum.
On Derin Ayak İzi’nden okurlara ne
kalmasını umut ediyorsunuz?
Eğer
kitaptaki karakterler üzerinden işlediğim Zhuizm felsefesi ve insanoğlunun en
temel dürtülerini samimi bir şekilde işlemeye çalıştığım bu roman birilerinin
kalbine dokunabilirse ne mutlu bana...
Lüset Kohan Fins hakkında daha fazla bilgi için yazarın web sitesini ziyaret edebilirsiniz.
No comments:
Post a Comment