Bugüne kadar olan yazılarımı geçtiğimiz Cuma yazıp sıralamıştım. Sonra araya cumartesi ve pazar girdi haliyle. Stephenie Meyer'in 'Alacakaranlık' serisinin sevenlerinden biri olarak son zamanlarda çok konuşulan '50 Shades of Grey' isimli, E.L. James tarafından önce 'fanfiction' olarak başlayan kitabı okudum. Hiç ama hiç sevmedim ve merakıma yenik düştüğüm için sinirlendim kendime. Bu kitap hakkındaki yorumumu yazmam biraz zaman alıyor ama yakın zamanda paylaşacağımı umuyorum.
Ardından pazartesi akşamı kitap kulübümüzün Mayıs ayı seçimi olan, John Updike'ın 'Rabbit, Run' isimli kitabını bitirdim. Bu kitap da baştan sona içimi şişirdi, yaşlandırdı resmen beni. Niye ödüllü kitapların çoğunluğu böyle bunalım oluyor ya? Mutlu son hastalarından değilim ama zevk için kitap okurken bunalımdan bunalıma koşma taraftarı da değilim...
İki tane böyle kitap peş peşe gelince sinirim bozuldu tabii. Şimdi kara kara düşünüyorum ne okusam diye; tırstım resmen. O yüzden bugün başka bir türe odaklanalım: TRUE BLOOD'ın başlamasına az kaldı!
Charlaine Harris'in kaleme aldığı Sookie Stackhouse serisi kitaplardan uyarlanan dizinin beşinci sezonu 10 Haziran'da başlayacak. Şu ana kadar ilk 7 kitabı okudum. Teknik olarak biliyorum yani bu sezonda neler olacağını ama dizi birebir kitapları takip etmiyor. Bu nedenle arada beklenmedik sürprizler oluyor. Heyecan, heyecan!
No comments:
Post a Comment